başım hergün ağrıdı. sensizliğin ağırlığı altında ezileceğimi hissettiğim her akşam başım ağrıdı. ayrılık çok ağır geldi. bedelini ödeyemediğim çok ağır bir ayrılık yaşadım. bu her şeyime yansıdı.
günüme, geceme, ikili ilişkilerime, okuduklarıma, izlediklerime, hasretlerime kavuşmalarıma.. daha sayamayacağım çok şeye olabileceği en keskin etkiyle yansıdı. geçer sandım. zaman her şeyin ilacı sandım. sandım çünkü öyle olmasını diledim.
yattığım her uykuda gördüğüm her rüyada yaşadığım her olayda hep bir şeyler seni bana hatırlattı. önceleri seni bana hatırlatan her şeyi imha etmeye karar vermiştim. hayatımdan anı sildirmek, insan sildirmek gibi fantastik şeylere inandım.
yapmalıydım başka çarem yoktu. ve daha fazla çare aramalıydım. ilkin dost edineyim edineyim ki ağırlığını kaldıramadığım yükleri bana hafifletmesine yardımcı olur dye düşündüm. sonra kitaplar okumaya başladım. filmler izledim. yükü hafifletmek için gereken en insancıl yöntemleri denedim. sonra var oluşumun ahlaki ve etik yönlerini inceledim.
kendime çok acı çektirdim. yanlış ve olmaması gerektiğine dair kuvvetlendirdim oluşan her inancımı. günah dedim. her şeyden önce insanın kendine bu kadar acımasız davranması günah dedim. kendi kendime paradoks isimli bir parodide yer edindim.. kendimi terbiye etmeye uğraştıkça üzerime binen yük arttı. kapadım gözlerimi olmaz dedim. olmamalı dedim.
çok ağladım. çok direndim.
başım daha çok ağrıdı. dostlar edindim. çok mükemmel dostluklarım oldu, ama yükümü kaldıramayacak kadar yetersizdiler.. aşklar yaşadım. her aşk seni biraz daha daha uzaklaştırsın istedim. çivi çiviyi sökermiş düsturuna gözü kapalı olarak inanmak nedir bilir misin? istenilenler her zaman gerçekleşmiyor. kendimi çok kısıtladım hayatından uzak durmak için. beni sana ya da seni bana hatırlatacak her şeyden hem senin için, hem kendim için vazgeçmek istedim. olması gereken bu diye düşündüm.
sen, olması ya da olmaması gereken isimli bu yol ayrımına kaç kez rast geldin.. ben mi? ben rast gelmedim. mecburi istikametim olduğunu kalbime çiviler batıyormuşçasına anladım..
her uzaklaşma talebimde aslında uzaklaşan kendim oldum. pişmanlıklar her zaman olur. bu pişmanlık üzerimdeki ayrılık yükünü çok daha fazla katladı.
hayatım boyunca dürüst olmayı çok fazla beceremedim. hiç olmazsa hem sana hem kendime dürüst olayım dedim. gerçekçi olayım dedim. numaranın, sana erişebileceğim iletişim platformlarının, her şeyin yok olmasını istedim. sana söyleceklerimi hiçbir zaman derleyemedim. öyle bir gücüm olmadı. güçsüz olduğumu fark ettim. zaman zaman aslında nasıl da aciz bir hayat yaşadığıma ve aslında insanların nasıl da yaşadıkları hayatı daha iyi kılabilmek adına ne tür mücadeleler verdiklerine şahit oldum. ya da ne tür boklar yediklerine.. daha mı içtenim?
yaşım ilerliyor ve bunu durduramıyorum.
en başa dönmek kimsenin olmasa da benim kulağıma hep itici geldi.
en başa döndüm. senle ilişkimizin ilk yeşerdiği zamanlara.. geçmişten bahsedip seni manipule etmek gibi bir çakallık düşünmedim hiç..
aslında biiyordum çok acılar çekileceğini, aslında senin herhangi bir nedenden dolayı fikirlerinin değişebileceğini, görüşlerinin olgunlaşma sürecince nasıl bir başkalaşım geçireceğini.. mevcut koşulların neremizde nasıl patlayacağını..
yanlış zaman? yanlış yer? yanlış kişi? yanlış ilişki türü..
kendime hep sorular sordum. açıkçası dayanamadım. fotoğraflarına baktım hep. kendi kendimi nasıl kandırdığımı gördüm ben. kaybeden olmanın bu kadar farklı hisler yaşatacağını tahmin bile edememişim. kusura bakma sevgili..
şimdi hayatına giren insanlar oldu şüphesiz. güzel zamanlar güzel anlar geçirdin. hayat muhasebesi yapmak ki başka birinin hayatının muhasebesini yapmak. beni yoran konular oldu hep. sen ne zaman başka oldun sevgilim? hangi ara gerçekleşti bu yıkım?
sensizlikte nasıl ezildiğimi anlatmaya gücüm yetmiyor işte.. hayatımda ilk defa babam gibi otorite gördüğüm birinin karşısına geçip, seni istediğimi haykırdım. neler olabileceğini, yaşanabileceğini biliyordum.
babamdan oldum. ciğerim yandı..
senin vereceğin kararı da biliyordum. bunu bile bile bombanın fünyesini elimde patlattım. inan sıradan bir şans denemesi değildi. kobay kelimesinden nefret ediyorum sevgilim. sonsuz hüzne boğulmam gerekti diye düşündüm sonra da. herkes hata yapıyor. seni istediğimi ben beyan edeyim ki; reddedildiğim zaman istemeyen taraf sen, istenmeyen taraf ben olayım diye kurguladım. tescil edilsin istedim. büyümeyi durduramıyorum..
bu dallamalıklarımı mazur görebil istedim belki de. o rolü biçtim kendimce..
artık ayna benden ben aynadan küskün yaşıyoruz. büyüdükçe eksikliğin kocaman bir boşluk oldu içimde. bir yol gibi.. önce ben yürüdüm o yoldan sonra hız kestim duruldum soluklandım.. geçtim gittim.. sonra sen arkamdan geldin.. ve yaşayabileceğin en güzel anları yaşıyorsun belki de. sağlam çılgınlıklar yapmayı düşündüm. mesela insanın hayatına kendi elleri ile son vermesi gibi.
iyi bir hayat yaşamayı çoğu insan ister. sıcak yuva gibi kavramlar yanında kışkırtıcı bir huzuru getirebilir.
fazlasını istemedim ben.
yaşım geldi ve bi kaç sene daha böyle devam edersem toplumun benim için hazırladığı bir damga var.
normunun, damgasının ta .. ne zaman bunlardan değersiz gördüm seni.. yok. yok soru sormak yok. tamam..
tabi ki neyi yaşayıp neyi yaşamayacağıma, hayatımın nasıl seyredeceğine toplum karar vermiyor. ya da ben topluma göre modifiye etmiyorum yaşantımı.. ancak ben sensiz geçen her güne lanet ettim..
sensiz geçen her güne lanet olsun.. seni sevdim. her şeye rağmen, hayatımı senle geçirmek istedim. sen olmadan nefes bile almak istemedim.
üçüncü senesine giriyor sensizliğim.. senle gerçekleşen mutluluğuma şahit gösterecek bir insan ya da bir nesne tanımıyorum.. olmasın.
. seni istemem senin sorunun olmayabilir ya da beni istememen, o benim sorunumdur bilmiyorum..
bu kadar basit, yalın ve bayağı bir şeyi senle beraberken hiç ifade edememiştim..
"bildiğim tek bir şey var. sensiz yaşamak istemiyorum."
şimdi ise hiçbir boka yaramayacağını bildiğim halde söylüyorum işte. lanet olsun!
her şeye olan inancımı yitirdim. yeniden başlama gibi şeylere inanmıyorum. yalnızca yaşamaya ve ölmeye inanıyorum.. dünyanın nanik yaptığı en büyük iki klişe.,
off.
sensiz yaşamak ölüm demektir.
şüphesiz aşık olmaya hayatı dolu dolu yaşamaya hakkın var..
düşün. hayatlarımızı düşün.
kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacımız olmadan kimseye muhtaç olmadan, kendi kendimize yeterek kendi bildiğimiz gibi yaşayamayı beceremedik..
güle güle sevdiğim..
senden bir dakika bile vazgeçmedim ben..
ya sen?