Ruhsal Dehlizlerde Kaybolmak


ruhun içinde kaybolmak varken, pek de gereği olmaz ruhtan anlamak denilen yetinin. kadın/erkek düşmanları kanalıyla değil, fantastik düşlerle akan nehirlerde yıkanan, maceracı iflah olmaz çocuğun yaptığı gibi değil, hayallerin yok olduğu, paradoksların adamın ağzına tükürdüğü yaşlarda, dayatılan tüm zoraki şartları sindiren zavallı ruhlar gibi değil, burnu ağzına denk kinetik enerjiyle semirmiş, gençlik nimetlerini ve gençliğini pervasız sömüren delikanlılar gibi değil..

 içinden geçeni söylemenin verdiği keyif ve rahatlıkla ifade edilmeli kaybolmak.
nokta gibi ufacık, onun gibi kesin olmalı.. "hadi kadın ruhundan anlayalım" demekle olmaz..

anlayın hadi bak anlamanız için size bir kripto sunuldu diyemem. hayalleri gerçeğe döndüren değirmen kapılarında, kriptoya gerek yok..

 o değirmen kapılarında olması gereken, nietzsche yi bile hayatından bezdirmiş, epiktetos un içinden çıkamadığı bu ruhu, ruh hadisesini anlamak ekseriyetle kolay olmaz.. zordur diye, biz de kendimizi hayal alemine adapte edelim denilemez.. 

kadın evya erkek ruhundan anlayınca, akarsuların en ak pak olduğu yerlerde yıkanma şansı vermiyorlar. burnun göğe ermesi için ekstradan bir kroki yok.. kadın kişinin; ruhumdan anlayan biri var işte ne güzel, "hemen yaşayalım aşkı deli gibi oh" diye düşündüğünü sananlar nasıl da yanılgı içindeler. 

bi bilseler insanlıktan çıkarlar. çıksınlar da.. ruh bu.. gökyüzünden daha büyük şatavatını, bir diyaloga, bir fenomene teslim etmez. ediyorsa takvimler yalan söylüyor, güneş hiç doğmadı, çağ teknoloji çağı değildir demektir.. 

ruhun imzasını gözlerde yakalayan için kaybolmak var..bura önmli işte.

 gözlerinin içine baka baka; "tane tane üzümsün, yarim iki gözümsün, beni bırakıp gitme gece gündüz sözümsün" diyebilen biri, anlamayı da, kaybolmayı da, yardırıp geçmiştir vesselam