Serin Sesler Mektuplar

Bugün de bunları yazdım sevgili okur, değerli dinleyici.


MEKTUP 1


ölüm geldiğinde aklıma, ağaçlara sarılan adamın hüznü bana da çöküveriyor. ah cemal süreya. ve sanki, hiçbir yıldız sistemine ait, hiçbir güneşin gücü yetmiyormuş gibi görünüyor içimi ısıtmaya.

biri hariç. hangi sistemin hangi yıldızı, hangi güneşisin bilmiyorum sevgili bayan. güneş de bir yıldız değil miydi? gözlerim kapalı, halim bedbaht, derim soluk ne zamandır. kendini bile ısıtamayan bir soba gibiyim. yangın var ama harsız ateş. yara ama ama kan yok gibi. ışıltıyı da göremiyorum gözlerimde. aynaya bakınca görmek istediğim ışıltıyı... bu yazının akışına göre "çünkü senin gözlerinin ışıltısı bana yetiyor" gibi bir sor mu sormalıydım? fakat yalan söylemeye halim yok ellerinde sümbülteberle gelen sayın bayan.. "ellerin hala sümbülteber kokuyor senin desem ya sana. halim yok yalana dolana.

senin ışıltın bana yetiyor diyebilseydim keşke. yetmiyor zira. yetiremiyorum. yine yalan yok ki seni günlere, aylara bölmeye yeltendim. yetmedi, şiirsellikten sıyırıp kendimi, inan bana dakikalarla saniyelerle uğraştım. görece kuramı da nedir? ve öyle zannediyorum ki zaman kavramının bikaç level ötesine atlamak üzere olan bir deliyim. zamanın göreceliliğini de inceden anlamaya başladım. einstein'in içi rahat olsun o zaman. madem yoksun dedim kendi kendime, senin çiçeklerini dermeye çabalıyor ama başaramıyorsam, ben yokum deyip gitmem mi gerekir? cevap ver sayın bayan.

haberin de olmamalıydı ya bunlardan... neyse. yani demem o ki, kendi kendimi diskalifiye etmeme az kaldı. sesin de gelmiyor kapıların ardından. bilirim, ben de bilirim bir kışa hazırlanmanın çok zor olduğunu. bilirim, içimde açan mevsimsiz çiçeklerin de hükümsüz olduğunu. ismini dövme gibi işledim kalbime sanırım. kalbim kırık sayılır oysa.

daha sonra, gitgel aklım, bunları bertaraf etmenin çok sağlıklı olmadığı yönünde telkinlerde bulunuyor bana. neyse o zaman alfabeye ineyim ben. alfalara betalara. eliflere lamlara mimlere.

nasıl böyle düşünebildiğime şaştım kaldım. neydim ben. kızgın bir adam? oyuncakları kırılmış bir çocuk? babasını yitiren bir savam mağduru? düzenin dişlilerine takılan bir hayalperest? iflah olmaz bir aşık?, notasız bir şarkı? neydim ben öyle? bir tanı koyabilirdi pekala psikiyatrın biri. klinik bir vaka mıyım ben?

neydim ben? üzdüm mü seni? gidişte geliş, gelişte gidiş olduğunu bir şekilde kavramaya çalışan, veyahut bir paradoksun parmaklarına sıkışmış deli biriyim diye düşünüp duruyorum.

deli olan deli olduğuna kanaat getiremez mi dersin?

isminin harfleri süzülünce zihnimin içinde, bir perde gibi insin istiyorum melodiler. yepyeni şarkılar devşiriyorum gözlerinden. harflerin nefes oluyorlar bana. zeki müren de görse bizi, böyle bir kara sevda diye başlasa, güzel olmaz mı? ne dersin? "gördükçe seni, tazelenir ruhum, bedenim" diyen adam da bir eksikliğim yok, bilmelisin.


Sefa

Yakında şiir falan da paylaşırım bu gidişle. az kaldı. henüz yazılmış bir şiirim de yok, yalnız tuğlalar var. hazırlar bir yapıya ait olmaya. hüzne yer var hayatımda, hayatımızda...

Sevgiler.