bu yazıları kopyala yapıştır yapmak serbest sevgili sen. kaynak belirtmene, alıntı yapmana da gerenk yok. lakin alıntıladığın yeri bil yeter. saygılar.
MEKTUP 3
ORADA MISIN?
taptaze bahar çiçeklerinin bile yolu vardır kendince. ve mücadelesi vardır toprakla bir miktar. belki de yaşamak hissi o mücadeleye tanık olmakla olmamak arasında bir yerdedir. hayret. sana karşı hiçbir tıkanıklık yok düşünce yollarımda. bir fısıltı gibi kulağıma çalınıyor yalnız ikimizin seveceği, sevebileceği dizeler, kelimeler, cümleler. saadet nasıl da eski bir kelime gibi ve nasıl da eskiliğine rağmen heyecanlandıran bir yanı var. o nasıl bir duygu... bir insan hayatı boyunca en fazla birkaç kere tanık olabilir bu duyguyla yüz yüze olduğuna. bu aralar epeyce tanım yaptığım doğrudur ama ben kendimce her şeyin tanımı yapmak isterim sana. dinler misin beni hep? ben seni dinlerim. ciltlerce yazsam da dinlerim seni. ben dinlerim evet. senin sessizliğini bile dinlemeyi seviyorum inan bana. hoşuma gidiyor bu. başka hiçbir hisle mukayese etmem bunu. saadet diye zemin hazırlayıp altını çizmeye yeltendiğim şey bu değil üstelik. o başka bambaşka bir şey.
yazmakla yazmamak arasında kalmakla, yazabilecek şeyleri tüketmekten ürkmek farklı şeyler. söyledim ya, sana yazmaya niyetlendiğimde bu ürküntüden eser yok. ben bırakıyorum kendimi adeta ve yazılmak istenen sözcükler bir araya gelip "biz bu şöleni seviyoruz yeaa" diyorlar sanki. tabii ya. şölen gibi sana yazmak. seni düşünmek ümitli şey deyip nazım'a bir selam göndermek suretiyle şöyle bir konunun kapağını da açayım sana yazarken kolaj yapamıyorum sağdan soldan yazılanlardan. evet beslenmek, esinlenmek ya da adına her ne söylersen, bu gibi şeyler güzel şeyler olabilir. belki de yazdıklarım öylesine şeyler yani ilk defa yazılmışlar gibi onları yüceltmekle iştigal ediyorum sanılabilir fakat birilerine ait olan anlamları vurguları ya da yaşanmışlık mı desem, bunları evirip çevirip benimmiş gibi gösterip günün sonunda topladığı puanlarla övünen bir yarışmacı gibi görünmekten imtina ederim. benim sana yazarken yaptığım yanlışlar bile güzel. anlatım bozukluklarımı, yazım yanlışlarımı falan seviyorum. cümlenin sonuna doğru dağılan fikirlerimi ya da başka başka konular arası geçişlerde yapabileceğim kopuklukları bile..
kaldı ki öyle kopukluklar da vardır ama. öte yandan cümlelere ağır anlamlar da yüklemek istemem ama sen benim en temiz suyumsun. ve ben çok susadım kayıtlara geçsin.
hep, bir sonraki basamağın daha güzel olması için geçilen basamaklarda çile çekmek fikri ne çok düşünürün ham madde fikri olmuş zamanında. ve bu gelecek nesillere akratılması zorunlu bir birikim gibi sürekli sunulup durdu önümüze. hani derin olmasın isterim yazdıklarım ama bizim yüzeyselliğimiz de derinlerimiz gibi güzel olduğu için ve ben sen bunları okurken, kafanda, çevrende olması muhtemel gürültülerde bile bizim için harika bir sessizlik ortamı oluşturacağını bildiğimden içim rahat. benim yazdıklarım sadece senin topraklarında filizlenebilme özelliği olan tohumlar gibi. “benim adım orman” diye albüm ismi mi olurmuş diyenlere, şebnem ferah ne yanıt verir acaba? olur çünkü. ama bildiğin üzere kanaatkar olmak isterim. bahçemiz, bizim bahçemiz yeter değil mi, belleyelim yetsin.
"seni aldım bana ayırdım"
"sustum"
"gizlendim"
değişen doğrular var diye, onlar gerçek diye hayatı zehir edecek değiliz kendimize. şimdi benim aklımdan hep olmasını istediğim, dilediğim şeyler geçiyor ama bunları sana sunmayı şu anda doğru bulmuyorum. şöyle olsun, böyle olsun, insanlar, bizim kendi aramızdaki konuşmadan bile girebileceğimiz muhteşem diyaloglara anlam veremeyip, “garip bunlar” desin gibi şeyler demeyeyim şimdi sana. ah delilik, deli olma hali. delilik büyük prim yapar. edebiyatta ve toplum için elzem olan sanat dallarında hem de. ama delilikteki tadı sırf akıllı insanlar alamıyor diye kendimize seçilmiş muamelesi yapmak için doğru bir zaman değil. bir seçilmişlik var mı dersen sanırım adınla başlamalıyım sus deyip.
hep hesap makinesi ile leblebi yazmamalı. bazen leblebi ile hesap makinası yazılmalı çünkü hayat kısa, bunu yapmaya vakit bulamayabilir insan. biraz da bir ergen şımarıklığı çekip çıkarmalı bir yerlerden.
zamanda evren, evrende dünya, dünyada istanbul, istanbul seninle güzel. şımarma kotamdan gidiyor giden. "gitsin, gitsin efendim"
dünya seninle güzel. ben de.
"kuşlar bakımından uçarı, çocuk tutumuyla beklenmedik"
"dünyanın en güzel kadını"
itirazı olan?
Sefa